
Felsefi Düşün Sayı: 24 – Post-Truth / Nisan 2025
Sayı Editörü: Armağan ÖZTÜRK (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)

Makalelerin özetleri ve anahtar kelimeleri için lütfen ilgili makalenin ismi üzerine tıklayınız.
MAKALELER
Öz
Çağdaş “hakikat sonrası” düşüncesini çevreleyen çetin tartışmalar, geniş bir perspektiften bakıldığında, devasa bir felsefi konu olan onto-epistemik nesnellik sorunsalının son derece ilginç tikel örnekleri veya tezahürleri olarak görülebilir. Yazımda bu önemli meseleyi daraltılmış bir kapsamda, hakikat iddialarımızı kısıtlayan ontolojik koşullar bağlamında ele alıyorum. Sunduğum irdeleme felsefe tarihinde geleneksel metafizik hakikat kavramının tahtının sallanmasına ilişkin bazı notlarla başlıyor. Ardından, ontoloji ve hakikate ilişkin çağdaş bir gerçekçilik-karşıtı görüşün açıklamasını yapıp eleştirel değerlendirmemi sunuyorum. Savunduğum tez, esas itibarıyla, hakikatle ilgili gerçekçilik-karşıtlığının doğru önermeler üzerindeki kısıtlar konusunda dikkate değer kuramsal zorluklarla karşılaşacağı iddiasını taşıyor. Buna göre hem numenal gerçekçiliğin hem de farklı türden gerçekçilik-karşıtlıklarının onto-aletik hatalarından kaçınmayı amaçlayan gerçekçi bir görüş görece olarak üstün bir açıklama gücüne sahip olabilir. Özsel olarak ifade edildiğinde, böyle bir alternatif görüşün hem “özneler arası unsurlardan” hem de “söylemden bağımsız bir gerçeklikten” kaynaklı çoklu kısıtlamalar yoluyla doğruların/hakikatin ortaya çıkışını aydınlatmada daha başarılı olabileceğine inanıyorum. Son olarak da zamanımızın ruhunu tam olarak kavramada açıkça özel bir ilgiyi hak eden sosyo-politik tartışmalar açısından kısıt ve gerçekçilik kavramlarıyla ilgilenmenin geniş kapsamlı sonuçlarına kısaca değiniyorum.
Anahtar Kelimeler: gerçekçilik, gerçekçilik-karşıtlığı, hakikat, kısıt, post-truth.
Öz
Çağımızda dijitalleşme ve internet kullanımının artmasına koşut olarak haberlerin kitlelere ulaşması da hızlanmıştır. Sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ise bir taraftan haber ve verilerin hızlı akışını sağlarken diğer taraftan da doğrulama sorununu ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte ‘hakikat sonrası’ anlamına gelen post-truth anlayışı gelişerek, çağımızda önemli bir sorunsal haline gelmiştir. Bu çalışma ile post-truth anlayışının Antik Yunan’daki örneklerinin tartışmaya açılması amaçlanmaktadır. Homeros, Hesiodos, Herodotos, Tukididis, Sofistler, Platon, Aristophanes ve Aristoteles’in düşüncelerindeki ‘kurgusal gerçeklik’ ile bu temayüle yöneltilen eleştiriler irdelenmektedir. Homeros’un destanlarındaki kurgu üslubu ile Sofistlerin retoriğe ikna etme sanatı olarak başvurması farklı amaçlara yönelmektedir. Platon’un mağarası ise birçok düşünceye ilham kaynağı olduğu gibi post-truth bağlamında önem arz etmektedir. Bununla birlikte kurgu ile kitleleri kandırma sorununun yanında insanların gönüllü olarak sahte bir dünyanın içinde yaşamak istemeleri başka bir sorunsal olarak karşımıza çıkmaktadır. Ele alınacak analizler üzerinden post-truthun farklı boyutlarına dair tespitlere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Çalışmamız post-truthun özünde felsefi bir sorunsal olduğuna dair farkındalık oluşturmayı ve bu bağlamda Antik Dönem’deki tartışmaları örneklendirmeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: post-truth, nesnel gerçeklik, kurgusal gerçeklik, Antik Yunan, grotesk.
Öz
Hakikat-sonrası diye tarif edilen bir zaman parçasında olmak, sadece sahici şeylerin yerini yalanın almasıyla açıklanamaz. Bireyler ya da toplulukların sahip oldukları belleğin herhangi bir tarih duygusu yaratamayacak şekilde kısa aralıkla dolup boşalmasıyla da ilgili olabilir. Kayıt altına alınmaya, anımsanmaya değer gösterişli olaylara, travmatik anılara ya da müstesna geçmiş bir zamana ait olan bitenden ayrı sahicilik duygusuna sahip bir anlatı yaratmak zorlaşır. Mazi, hal ve istikbal arasında süreğen bir belleği inşa edecek hikâyelerden yoksun olmak, hakikat-sonrasında yaşadığımız duyusunu pekiştirir. Bu dönemin işareti gibi okunan, dünya geneline yayılmış, tuhaf davranışlarıyla ve yalanlarıyla dikkat çeken siyasi liderler de böyle kısa aralıklarla dolup boşalan belleklere güvenirler. Bu dönem genelde tuhaf davranışlar sergileyen siyasi liderler üzerinden okunur. Fakat Hakikat-Sonrası dönem bu makalede denediğimiz gibi, bunun dışında çok farkı belirtiler üzerinden değerlendirilebilir. Fakat Hakikat-Sonrası dönem bu makalede denediğimiz gibi, bunun dışında çok farkı belirtiler üzerinden değerlendirilebilir. Bu belirtilere odaklandığımızda hakikat-sonrası adı verilen bir dönemin varlığı iyice şüpheli olmaya başlar. Geçmiş zamanlarla olan ilişkisinin nitel bir kırılma değil de nicel bir değişm olduğunu düşünürüz. Sanki tarihin hızı ve öznelerin eylem ve söylemlerindeki nicel değişimlerden söz etmek bu durumda daha gerçekçi görünür. Diğer türlü sık aralıklarla değişen zaman kesitleri arasında düşünme, yorumlama ve eleştirme imkanlarımızı kaybedebiliriz. Çünkü her dönem kendi yorum çerçevesini, özne ve nesne konumlarını yaratır ve bir önceki dönemi tasfiye eder. Bu sebeple nitel kırılmalardan ziyade nicel değişimlere odaklanmak, sözde hakikat-sonrasında hakikatsiz bir konuma düşmemek için denenebilir.
Anahtar Kelimeler: Hakikat-Sonrası, yalan, hakikat, sahicilik, şiddet, sinizm, cehalet.
Öz
Post-truth hakikat ve aklın duygular lehine gerilediği bir düşünsel iklimi karakterize eder. Gerçeği yorumlama noktasında sınırsız bir serbestlik ve yalanın popülerleşmesi post-truthun en bilinen özelliklerine karşılık gelir. Hakikat ve gerçeklik kavramları arasında kısmi bir örtüşme vardır. Genel kabul gerçekliğin somut dünya, hakikatin ise o dünyanın zihindeki temsiliyle ilgili olduğu, ilkinden ikincisine geçerken evrensel imge ve önermelerin ön plana çıktığı şeklindedir. Post-truth sosyal psikolojik bir eğilimdir. İnsanlar nesnel gerçeklikten kaçmak istemekte, alternatif ve kendi içinde tutarsız bir çoklu gerçeklikler veya yalanlar evrenine ilgi duymaktadır. Bu başlangıç zeminine atıfla yürüteceğimiz tartışmanın temel sorunu post-truthtan kurtulmanın ve tekrar akla geri dönmenin mümkün olup olmayacağı noktasında düğümlenmektedir. Çalışmamızda post-modernizm ve neo-liberal şeffaflık ideolojisi post-truthla sonuçlanan düşünsel paradigma değişikliğinin başlıca nedenleri olarak gösterilmiştir. Post-modern simülasyon dünyasında bilinçle hakikat arasındaki bağ tümüyle kopmuş durumdadır. Şeffaflık ise akışkan ve hızlı iletişimi dayatmakta, ilkesi şeffaflık olan toplumda dijital panoptikon temel denetim aracı olarak iş görmektedir. Sosyal medya post-truthun maddi zeminine karşılık gelir. Yalan haberler, sahte hesaplar ve yankı odaları sosyal medya aracılığıyla rasyonel düşünme biçimini sakatlamaktadır. Ayrıca sosyal medya kullandığı teknoloji alt yapısı nedeniyle aşırı yorumları destekleyen bir duygusal bilinç düzeyi de dayatmaktadır. Post-truthun etkisi en fazla siyasal hayatta kendini göstermektedir. Sistematik yalan ve komplo teorilerindeki gözle görünür artış düşünsel hayattaki dönüşümün başlıca göstergeleri arasındadır. Bu son hatırlatma bağlamında popülizme özel bir yer ayrılması gerekir. Çünkü siyasetin popülistçe gerçekleşme biçimi gerçeğe aykırı bilgi ve yorumların yaygınlaşmasına ve kitlelerin inandıkları yalanlar çevresinde epistemolojik topluluklar oluşturmasına yol açmıştır.
Anahtar Kelimeler: Post-truth, post-modernizm, sosyal medya, popülizm, yalan.
Öz
Bu çalışma, hakikat ve bilgi kavramlarının epistemolojik ve toplumsal bağlamlarını, post-hakikat kavramı ve pragmatizm çerçevesinde ele almaktadır. Post-hakikat çağında nesnel olguların kamuoyu üzerindeki etkisinin, duygusal ve öznel unsurlar karşısında zayıfladığı tespiti üzerinden, epistemolojinin vazgeçilmezliği tezi savunulmaktadır. Bu bağlamda, epistemolojinin yalnızca bireysel bilgi üretimi açısından değil, toplumsal düzenin sürdürülebilirliği açısından da merkezi bir rol oynadığı vurgulanmaktadır. İçerisinde bulunulan post-hakikat durumu pragmatizm perspektifinden yeniden değerlendirilmelidir. Hakikatin replikasının mevcudiyeti ve bu mevcudiyetin açıklanması ancak hakikatin mevcudiyeti ile olanaklıdır. Hakikat mevcutsa, epistemoloji kaçınılmazdır. Ancak açılacak pragmatizm vs. pragmatizm tartışması ve liberal ironi kavramı üzerinden, hakikat arayışının yerine demokratik değerlerin önceliklendirilmesi önerisi, postmetafizik ve post-epistemolojik konum alışlar göz ardı edilmemelidir. Özellikle, hakikat kavramının siyasallaşması ve bilgi rejimlerinin dönüşümü, bu tartışmayı daha da karmaşık hale getirmektedir. Çalışma, hakikatin yalnızca teorik bir yapı değil, aynı zamanda toplumsal uyum için kritik bir araç olduğunu vurgularken, bu bağlamda, post-hakikat çağında hakikatin dönüşümü, bilgiye erişim ve doğruluk kriterlerinin dinamik bir şekilde ele alınması için post-epistemoloji iddiasının aksine epistemolojik hattın korunması gerektiğini savunmaktadır. Sonuç olarak, hakikatin epistemolojik statüsü, bireysel ve kolektif düzeyde bilgi üretiminin meşruiyetini belirleyen temel unsurlardan biri olarak ele alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Post-hakikat, pragmatizm, epistemoloji, liberal ironi, bilgi.
Öz
Sözcükler çağları anlamak bakımından işlevseldir. Bugün, Trump’ın başkanlığının ve Brexit seçimlerinin ardından bireyleri, toplulukları ve siyasi erkleri anlamak için tercih edilen kavram post-truth’tur. Fakat post-truth kavramı çerçevesinde çağı ve paradigmayı anlamak ve kelimenin çok boyutlu yapısını çözümlemek oldukça güçtür. Çünkü popüler olan her kavramda olduğu gibi anlam kaymalarına dikkat edilmelidir. Bunun yanı sıra kavramın nitelikli yalanlar, bilişsel ön yargılar, medya yanlılığı, propaganda, duyarsızlık, sorumsuzluk veya umursamazlık gibi hakikat ve gerçeklik konusunda karşılaşılan pek çok kavram, konu ve sorunla doğrudan bağlantısı bulunmaktadır. Bu girift yapı kavramın anlaşılmasını daha da güçleştirmektedir. Yine de önemli bir hacme ulaşmış yazılarda olduğu gibi bu çalışmada da ortak noktalara, örnek olaylara ve imgelere işaret edilmiştir. Yoğun bir gündemi takip edebilmenin güçlüğüyle makalede yalnızca iki soruna odaklanılmıştır. Konu edinilen her iki tercihte de ele alınan meselelerin olumlu bir ifadeyi çağrıştırmasına rağmen post-truth araçlar olduğu ileri sürülebilir. Bunlardan ilki medya yanlılığını ifade eden tarafsızlıktır. Tarafsızlık konusunda tarafların söylemlerinin bilim ve uzmanlığa göre değerlendirilmemesi ve bir olguyla bir kurmacanın taraflar olarak seçilmesi ahlaki bir sorun olduğuna işaret eder. Yine bu hususta aşırı ısrarın tartışmayı bilim ve uzmanlık gibi nitelikli alanlardan uzaklaştırmış olduğu açıktır. İkinci problem politik şeffaflıktır. Post-truth çağa uygun şeffaflık ise hakikati ve gerçekliği görmezden gelmek bakımından işlevseldir. Şeffaflık veri akışını artırır ve doğru bilgiyi kesintiye uğratır. Bu nedenle halkları ikna etmek ve gerçek dışı bir şeye inandırmak bakımından etkilidir. Bu doğrultuda bu çalışmada post-truth çağa özgü ilgili problemlere işaret edildikten sonra çözüm önerilerine dair bir tartışma açılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Post-truth, hakikat, gerçek, tarafsızlık, şeffaflık.
Öz
Post-truth; hakikatin yerini algı ve duyguların aldığı, sosyal medyanın yanıltıcı bilgi yayılımını hızlandırdığı ve bireylerin yankı odaları ile filtre baloncukları içinde manipüle edildiği bir çağın göstergesidir. Bu makale, post-truth çağında sosyal medya, popülizm ve dezenformasyonun siyasal süreçler üzerindeki etkilerini ele almaktadır. Post-truth çağında siyasal katılım, seçmen davranışları ve demokratik süreçler de değişmekte ve dönüşmektedir. Post-truth kavramının modernitenin akıl, hakikat ve ilerleme gibi temel ilkelerine meydan okumaya başladığı ve bu bağlamda post-truth’un, bireylerin bilgiye ve hakikate erişim biçimlerini dönüştürdüğü görülmektedir. Sosyal medya ve dijitalleşme, dezenformasyonun yayılımını artırarak bireylerin siyasal tercihlerinde irrasyonel ve manipülatif unsurların etkisini güçlendirmektedir. Bu durum, demokratik sistemlerin meşruiyetini tehdit etmekte ve popülist hareketlerin yükselişine zemin hazırlamaktadır. Makale, dijitalleşme ile hızlanan bilgi akışının, hakikate erişimi kolaylaştırmak yerine dezenformasyonu yaygınlaştırdığını, bunun da toplumsal kutuplaşmayı ve demokratik süreçlerdeki güvensizliği derinleştirdiğini savunmaktadır. Post-truth çağında siyasal süreçlerin duygusal yönlendirmelerle şekillendiği ve bu durumun modern demokrasilerin temel taşı olan “rasyonel birey” anlayışını sarstığı ifade edilmektedir. Sonuç olarak, post-truth çağının demokratik süreçler üzerinde yarattığı risklerin azaltılabilmesi için hakikat odaklı bir siyasal ve toplumsal iletişim ekosistemi oluşturulması gerektiği savunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Post-truth, popülizm, dezenformasyon, sosyal medya, siyasal davranış.
Öz
Kanaatleri üreten toplumsal düzene ve kanaatlerin yeniden ürettiği toplumsal ilişkilere odaklanarak ve hakikat rejiminde bilgi ve kanaat arasındaki sınırı göz ardı etmeden, komplo teorilerine yahut post-truth anlatılara mesafe almak, ironik biçimde, bugünlerde bilimsel bilgi üretiminin esas sorunlarının başında geliyor. Bu makale, post-truth kanaat üretimi ve komplo teorileri arasındaki ilişkiyi sorunsallaştırarak hakikat – bilgi üreten kavrayışı tartışmaya açan düşünsel bir zemin sunmayı amaçlamaktadır. Bunun için iki odak kavram post-truth ve komplo teorileri arasındaki ilişkinin kurulması ve söz konusu kavramlar arasındaki farkın literatür üzerinden tartışılması, çağın politik tahayyülü ve hakikat – bilgi üretimini odak alan bir çerçeve çizmektedir. Esasen bu iki kavramsal nesneyi yan yana koymanın, kanaat üretim, dolaşım ve tüketim hızının hakikat rejiminde yol açtığı popülist trendlerin kavranışı üzerinde de birtakım etkileri olduğunu okunaklı kılmak için kullanışlı olduğu söylenebilir. Post-truth kanaatler ve komplo teorileri arasındaki ilişkinin koordinatları, hakikat rejimindeki epistemolojik ve ontolojik farkların piyasayla kurduğu ilişkiyi değerlendirmek üzere bir güzergâh çizme fikrini tartışmaya açmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Post-truth, komplo teorileri, hakikat, yarı-gerçek, yalan haber, medya mülkiyeti.
Öz
Bu çalışma, ideoloji kavramının tarihindeki dönüm noktalarını inceliyor. İdeoloji, Fransız Devrimi sonrasında ‘ideologlar’ olarak bilinen bir entelektüel topluluğu içinde, toplumu akılcı ilkelere göre yeniden düzenlemeyi hedefleyen Aydınlanmacı bir toplumsal mühendislik tasarısının başat kavramı olarak ortaya çıkmıştır. Fakat Aydınlanmacı ideoloji kavramının düşmanları hızla kendisini göstermiştir: Napolyon’un ideologlara yönelik küçümseyici tutumu, muhafazakârların ideolojinin somut tarihsel gerçeklikten kopuk soyut fikirler olduğuna yönelik tepkisi, pozitivist sosyolojinin kuruluşunda ideolojinin bilim karşıtı olarak konumlandırılması ve Marksizm’in ‘yanlış bilinç’ ya da yanılsama olarak ideoloji kavramı. İdeolojinin edindiği olumsuz anlam konuyu ileri kapitalizmin işleyişi açısından ele alan Eleştirel Teori ve Roland Barthes’ın çağdaş mitolojiler çözümlemesi ile daha fazla yerleşecektir. Ayrıca Karl Mannheim’ın ideoloji kuramı Marksizm’in ideolojiyi yerleşik düzenle ilgili yanılsama olarak kavrayan tutumunu belli bir açıdan sürdürür. Gelgelelim, ideoloji, 20. yüzyılın hemen başında, Georges Sorel, V. I. Lenin ve Antonio Gramsci’nin düşünce hattında siyasi mücadeleyi körükleyen entelektüel bir silah olarak olumlu bir anlam kazanır. Louis Althusser’in çözümlemesi, bu yeni hat üzerinde kurulur ama ideolojiyi toplumsal süreçlerle ilişkilendiren ya da toplumsal harç olarak değerlendiren bir başka yaklaşımla sonuçlanır. Althusser ile birlikte ideoloji, siyasette hakikat sorunundan öznelerin yaratılmasına doğru bir geçiş yapar. Althusser sonrası ideoloji kuramında öne çıkan düşüncelerden ikisi ise Francis Fukuyama ve Peter Sloterdijk’e aittir. Fukuyama ideolojilerin sonu savını güncelleyerek hem Althusser’in kuramında düşünsel boyutu zayıflamış ideolojiye itibarını geri verir hem de bunu yaparken liberalizmi ayrıcalıklı bir yere yerleştiren dar bir ideoloji kuramı ortaya çıkarır. Sloterdijk ise ‘aydınlanmış yanlış bilinç’ kavramıyla ideoloji kavramını son dönemde hararetle tartıştığımız hakikat-sonrası kavramının yakınına taşır.
Anahtar Kelimeler: İdeoloji, yanlış bilinç, hegemonya, ideoloji ve ütopya, ideolojinin sonu, hakikat-sonrası.
Öz
Edebiyat eleştirisi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dikkate değer bir dönüşüm sürecinden geçmiştir. Bu dönüşümün temelinde, metin yorumlama biçimi olarak metnin anlamını yalnızca yazarın biyografisi ve niyeti ile ilişkisi bağlamı sınırlarında düşünülebilecek, alışıla gelmiş yorum yöntemine yönelik eleştiriler ve metnin kendisini (ve okurunu) merkezî bir konuma yerleştirmeyi önemseyen kuramcıların görüşleri yer almaktadır. Fransız edebiyat eleştirmeni ve düşünür Roland Gérard Barthes’ın 1967’de kaleme aldığı kısa, fakat çığır açıcı denemesi “Yazarın Ölümü” (La mort de l’auteur) söz konusu görüşün simge metinlerinden biri olarak kabul edilir. Barthes, denemesinde edebiyat eleştirisinin ‘yazarı merkeze alan’ tutumunu sarsarak, edebi bir metnin kendine özgü bir ‘sesler çokluğu’ oluşturduğunu belirtir ve okurun yorumunun en az yazarın niyeti ve konumu kadar değerli olduğu fikrini ortaya koyar. Bu yönüyle deneme, edebiyat eleştirisinde yeni bir yorum imkanını mümkün kılması bakımından önem arz eder. Post-truth kavramı ise, bilhassa siyaset, iletişim araçları ve toplum üzerine yapılan çağdaş tartışmalarda sıklıkla karşılaşılan bir terim haline gelmiştir. Kavram, geleneksel hakikât anlayışını sorgularken; aynı zamanda bilgi, iletişim ve algı süreçlerinde köklü bir dönüşüme de işaret eder. Post-truthu odağa alan literatür, sadece bir ‘hakikât krizine’ işaret etmekle kalmayıp, aynı zamanda hakikâtin ve bilginin yeniden inşa sürecine dair tartışmalar üzerinden de ilerler. Roland Barthes’ın teorisinin öznel yorumlara alan açması ve post-truth’un gerçeği benzer biçimde öznel bir yapı üzerinden yorumlaması; edebi metin, yazar ve okur arasındaki ilişkinin sorgulanması bakımından dikkate değer bir zemin sunmaktadır. Bu makale, Barthes’ın Yazarın Ölümü metnini post-truth üzerinden bir okuma denemesidir ve bilhassa hakikât algısına ilişkin dönüşümün edebiyat eleştirisi üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Roland Barthes, yazarın ölümü, okurun doğumu, post-truth, edebiyat eleştirisi.