Felsefi Düşün Sayı: 21 – Cumhuriyet ve Felsefe / Ekim 2023

Sayı Editörü: Eylem YOLSAL MURTEZA (Kırklareli Üniversitesi)

Makalelerin özetleri ve anahtar kelimeleri için lütfen ilgili makalenin ismi üzerine tıklayınız.

MAKALELER

Özet

Carl Schmitt’in uluslararası alımlaması, onun farklı tarihsel konjonktürlerde kullanımı olmayan siyaset bilimi, felsefe ve hukuk terimlerinin dışında kavramlar üretmesiyle güçlenmektedir. Farklı disiplinlerde mevcut bulunan cumhuriyet ve demokrasi ayrıştırması Alman hukukçunun nazarında kendisine özgü başka bir teorik çerçeveyle ele alınmaktadır. Schmitt’in cumhuriyetten ne anladığını görmek ve diğer cumhuriyetçilik tartışmalarına olan konumunu kavramak için onun Anayasa Teorisi (Doktrini) (Verfassungslehre, 1928), Roma Katolikliği ve Politik Form (Biçim) (Römischer Katholizismus und politische Form, 1923) ve Diktatörlük (Die Diktatur, 1921) kitaplarına başvurulmuştur. Schmitt’in öncelikle iki zıt temsil kavramına başvurduğu görülmektedir. Schmitt kendisinin temsil”[1] olarak adlandırdığı süreçle modern dünyada temsil[2] olarak adlandırılan pratik arasında bir ayrıma gider. Ona göre modern dünya temsil kaybı yaşamaktadır. Gerçek temsil, kamusallık ve sahici bir evrensellik yaratımıdır. Politik biçimler, sahici temsil mekanizmaları olarak, bir halkın kimliğini var edebilecek yegâne mekanizmalardır. Schmitt’e göre cumhuriyet, liberal olmayan ancak demokrasiyi kendi mevcudiyeti sayesinde mümkün kılan bir politik biçimdir.

Anahtar Kelimeler: Carl Schmitt, cumhuriyet, demokrasi, temsil, politik biçim.

 Özet

Aydınlanma döneminde radikal bir siyasi düşünce olarak karşımıza çıkan cumhuriyetçilik Charles Louis de Secondat, Baron de Montesquieu’nün eserlerinde radikal tarafı törpülenmiş şekilde sıklıkla erdemle ilişkisi kurularak ele alınmıştır. Fransa’nın mutlak monarşisine karşı bir alternatif olarak ortaya koyulan cumhuriyeti karakterize eden güçler ayrılığı, siyasi ve bireysel özgürlük gibi birçok unsuru kendi deyişiyle İngiltere’nin karma yönetiminde bulmuştur. Klasik cumhuriyetlere atfedilen erdemler, modern ticari toplumların yükselişiyle ortaya çıkan zenginlik ve lüksle birlikte yerini bireysel çıkar ve para hırsına bırakır. Montesquieu için bu, cumhuriyetin önünde aşılması neredeyse imkânsız bir engeldir. Bu nedenle, Montesquieu’nün özlemi klasik cumhuriyetleredir. Onun için cumhuriyet, nostaljiden öteye gitmeyecek bir yönetim biçimidir. Bu çalışmanın amacı, ilkin Montesquieu’nün Kanunların Ruhu’nda ortaya koyduğu yönetim şekillerinin doğası ve ilkesi üzerinden cumhuriyeti konumlandırmaktır. Cumhuriyetleri ayakta tutan erdemler ve cumhuriyetlerin sonunu hazırlayan siyasi ve ahlaki yozlaşma nedenleri İran Mektupları, Romalıların Yücelik ve Çöküşünün Nedenleri Üzerine Düşünceler ve Kanunların Ruhu ışığında ortaya koyulacaktır. Son olarak ticaretin beraberinde gelen zenginlik ve lüks konusunda Montesquieu’nün tutumu tartışılacak ve ticari toplumlarla ilişkilendirdiği yönetim şeklinin ne olduğu gösterilecektir.

Anahtar Kelimeler: Montesquieu, cumhuriyet, erdem, ticaret, zenginlik, lüks.

Özet

Günümüzde siyaset felsefesi alanındaki tartışmaları belirleyen teorilere baktığımızda, çoğulcu ve çatışmayı dışlamayan bir kamusal alan ve kamusal müzakere meselelerinin kaçınılmaz biçimde bu tartışmaların merkezine yerleştiğini fark ederiz. Bir yandan giderek sönümlenen ve giderek oy verme eylemiyle sınırlanan bir yurttaşlığı yeniden aktif hale getirmenin imkanlarını, insan haklarına dayalı bir yurttaşlık anlayışı içinden ortaya koymaya çalışan bu teoriler, diğer yandan bize demokrasinin paradoksal doğasını hatırlatırlar ve onu kesinlik ifade eden bir hedef, bir nihai uzlaşma durumu olarak değil, çatışma ve uzlaşma arasındaki gerilimin sürekli olarak deneyimlendiği bir toplumsal özgürleşme ve adalet dinamiği olarak açığa çıkarırlar. Bu makale, demokrasiyi insan hakları ile yurttaşlık arasındaki bağa ve çatışma-uzlaşma gerilimine odaklanarak düşünen Etienne Balibar ve Catherine Colliot Thélène’in teorilerini ele alarak, bu teorilerde ortaya konan yurttaşlık anlayışlarının bize cumhuriyeti yeniden düşünmek konusunda nasıl bir yol gösterdiği üzerine bir düşünce taslağı oluşturmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Étienne Balibar, Catherine Colliot-Thélène, insan hakları, yurttaşlık, cumhuriyet.

Özet

Machiavelli, siyasal alanı dinsel paradigmanın dışında ve olabildiğince bilimsel bir temelde ele alması bakımından modern siyaset teorisinin kurucusu sayılır. Machiavelli’nin teorisi çoğunlukla tarihsel olaylar ve Rönesans Dönemi İtalya’sının mevcut siyasal yapısı üzerinden hareket eden, dini ve ahlaki bakış açısını dışarıda tutan realist bir siyaset yaklaşımı içerir. Siyasal alanı dini ve ahlaki bakış açısı üzerinden değerlendiren geleneksel yaklaşımı tasfiye etmeye girişen Machiavelli, dini ve ahlaki kurumların siyasal otoriteye ortak olamayacağını, aksine bunların siyasal otoritenin hizmetinde olması gerektiğini ilan etmiştir. Machiavelli bunlardan özellikle dinin, manevi boyutuyla ilgilenmemekle birlikte, siyasal alandaki pratik faydasını önemsemiş ve siyasal otoritenin onu kendi namına kullanmasını makul, hatta zorunlu görmüştür. Nitekim bu çalışma Machiavelli’nin tarif ettiği şekliyle cumhuriyet yönetimi bağlamında dinin anlam ve işlevini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Böylece çalışmanın ilk bölümünde Machiavelli’nin cumhuriyet anlayışı ele alınmış, ikinci bölümünde ise dinin cumhuriyet yönetimindeki anlamı ve işlevi tartışılmıştır. Sonuç olarak Machiavelli’ye göre bir din yurttaşlık erdemlerini, ülke sevgisini ve özgür yaşama isteğini teşvik eder nitelikte olmalıdır. Buna karşılık monarşinin veya cumhuriyetin yönetenleri de manevi hakikati ne olursa olsun dini gözetmeli, dahası bu bağlamda halkın gözünden düşmemelidir çünkü bu bireysel tercihlerin ötesine uzanan siyasal bir fayda meselesidir.

Anahtar Kelimeler: Machiavelli, siyaset, din, monarşi, cumhuriyet.

Özet

Bu çalışmada Jean-Jacques Rousseau’nun siyaset teorisinin cumhuriyetin modernleşme sürecine etki eden temel argümanları, Toplum Sözleşmesi (The Contrat Social) adlı eserinden yola çıkılarak ele alınacaktır. Bu bağlamda Rousseau’nun siyaset felsefesine ilişkin düşünceleri cumhuriyetçilik düşüncesiyle ilişkilendirilerek ortaya konulacaktır. 18. yüzyıl romantik düşünür ve yazarı olan Rousseau, içinde bulunduğu Aydınlanma Çağı’na ve cumhuriyetçi düşünceye ahlaksal, toplumsal ve siyasal düşünceleriyle yön vermiştir. Rousseau’nun eserlerine baktığımızda onun siyaset teorisine giden yol bağlamında temel çıkış noktasının insanın ne olduğuna yönelik tespitleri ve incelemeleri olduğunu görürüz. Bu noktada Rousseau, insan benliğinin akıldan daha ziyade duygulara daha eğilimli olduğunu ifade eder. Bu bağlamda Rousseau, kendi dönemini eleştirel bir bakış açısıyla inceleyerek eşitlikçi ve özgür bir toplumun oluşabilmesi için olması gereken sosyal yapının olanaklarını ‘insan’ fenomeninden yola çıkarak incelemiştir. Buradan hareketle Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi adlı eserinde temel kaygısının, iyi ve adil bir yönetimin akılsal ilke ve gerekçelerini ortaya koymak olduğu söylenebilir. Rousseau’nun bu eserinde yer alan ‘genel irade’ kavramı onun siyaset teorisinin özgün bir kavramı olarak merkezinde yer almaktadır. Aynı zamanda Rousseau, cumhuriyetçiliği modern anlamda kuracak öğeleri de bu kavram temelinde inşa etmiştir. Ona göre, ‘genel irade’, doğa durumunda özgürlük ve eşitliği kaybolan insanın bu temel sorununu çözecek kavram olması bakımından da toplumsal sözleşmenin temel aracı ve kurucu öğesidir.

Anahtar Kelimeler: Cumhuriyet, Rousseau, siyaset teorisi, toplum sözleşmesi, genel irade, eşitlik, özgürlük. 

Özet

20. yüzyılın başlarından bu yana hızla ilerleyen ve artık takip edilemez boyutlara varan teknolojik gelişmeler ve enformasyon artışı, mekâna dair çalışmaları da fazlasıyla etkilemiş ve tek anlamlı ya da homojen mekân tasavvurlarından çoğul bir mekâna ya da mekânların çoğulluğuna sebebiyet vermiştir. Bir ‘yer ve mekân artışı’ olarak bu çeşitlenme ve heterojenlik, felsefe ve sosyal bilimler için de oldukça merkezi bir konum edinir. Türkçe, zannedilenin aksine, bu çoğulluk ve çeşitlenmeyi karşılayabilecek pek çok kelime ve köke sahipken, felsefecilere düşen de bu farklı kavramlara açıklık getirmek, birbirinden ayırmak, her birinin ayrı ayrı yerini belirlemek olabilir. Bu makale de gelişimi ve dönüşümü aynı zamanda Cumhuriyet dönemine tekabül eden “mekân” kavramının diğer kavramlardan farklı ve kendine özel konumunu tespit etmeyi amaçlamaktadır: “Mekân” ve ilgili diğer mekânsal terimlerin Cumhuriyet dönemi Türkçe telif ve çeviri felsefe eserlerinde nasıl ele alındığını, nelerin hangi amaçla tercih edildiğini örnekleriyle ortaya koyduğumuz ve değerlendirdiğimiz bu makalenin temel iddiası, harf devrimi sonrası Türkçeleştirme serüvenleri ve bir felsefe dilinin inşası girişimlerinde “uzay”, “uzam” ve özellikle “yer” ile kurulan girift ilişkiler ağında “mekân”ın, kapsayıcı, kuşatıcı ya da genel bir kavramdan çok, hiçbir anlam boşluğuna mahal bırakmayacak şekilde her yeri tutan, sıkılaştıran bir kavrama benzediğidir. Buna göre “mekân” kavramı, uzam, uzay ve yer anlayışımızın tüm boşluklarını ve gediklerini kendi maharetince kapatabilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Mekân, yer, uzam, uzay, Türkçe felsefe yapmak.

Özet

Bu makalede, Kemalizmin ne olduğu, yapılandırılırken hangi düşüncelerden etkilenildiği, geçmişten aldıkları ve geleceğe kattıkları bağlamında bir değerlendirme yapılacaktır. Bu değerlendirme yapılırken Kemalizme yapılan eleştiriler de göz önünde bulundurulacak, Mustafa Kemal Atatürk’ün Devrimlerini yapılandırırken Fransız Devrimi’nden, Sosyalizm ve Liberalizm’den nasıl pay aldığı ve bunların Demokratikleşmeye nasıl katkıda bulunduğu açıkça ortaya konacaktır. Özellikle, Sosyalizm üzerinden Altı Ok’un ilkelerinden biri olan Devletçilik ilkesi temelinde, eşitlikçi sosyal devlet anlayışının örnek alınmaya çalışıldığı belirtilecek ve Liberalizm üzerinden de özgürlük ve ekonomik düşüncelerin örnek alındığına dair kısa bir yorum yapılacaktır. Atatürk’ün hem Sosyalizm’den hem de Liberalizm’den faydalandığı belirtilecek ama her iki akımı tamamen desteklemediği iddia edilecektir. Atatürk her ne kadar demokratikleşme isteğini yaşama geçirmeye çalışsa da şartların buna çok da izin vermediği ifade edilecek bununla birlikte, şartlar gerçekleştiğinde de Kemalizmin uygulamaya daima açık olduğu iddia edilecektir. Bu değerlendirme, Atatürk’ün 1923’de Cumhuriyeti ilan etmesinden 2023 Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar geçen yüz yıllık zamanı kısaca içine alacak ve Cumhuriyetin 100. Yılına armağan edilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kemalizm, Altı Devrim ilkesi, eşitlik, sosyalizm, özgürlük, liberalizm.

Özet

Çin’in son imparatorluğu Qing Hanedanlığı bozkır kökenli Mançular tarafından kurulmuştu. İmparatorluk sisteminin binlerce yıldır hâkim olduğu Çin topraklarında iktidarını sağlamlaştırıp, sınırlarını genişleten hanedanlık için şartlar 19. yüzyıldan itibaren kötüleşmeye başladı. Nüfusun artması ve ekonomik durumun bozulması ile halkın giderek fakirleşmesi neticesinde ülkede huzursuzluklar baş gösterdi. Üstüne bir de Çin, kendini modernize ederek geliştiren Batı’nın yeni hedefi haline geldi. Çin’in “İlk Cumhurbaşkanı” sıfatını taşıyan ve 1866 yılında doğan Sun Yatsen, devletin içinde bulunduğu bu kötü dönemde yetişmişti. 13 yaşında gittiği Hawaii’de batı müfredatlı bir öğrenim gören Sun Yatsen, Çin siyaset, tarih ve kültüründen hiçbir zaman kopmadı. Devrimini gerçekleştirmeye çalışırken her ne kadar ilk zamanlar aldığı eğitimin de etkisiyle batılı fikirlerden yararlanmayı seçtiyse de ilerleyen yaşlarında Çin tarih ve felsefesinden feyz alarak yoluna devam etti. Bilhassa Çin’in büyük filozofu Konfüçyüs’ün düşünce ekolünden etkilenerek onun fikirlerini güncel sorunların çözümünde kullanmak üzere geliştirmek için çaba sarf etti. Neokonfüçyanist âlim Wang Yangming’in fikirlerinden de ilham alan Sun Yatsen, devrimini Çin’in sahip olduğu eşsiz tarih ve felsefi mirasın üzerine inşa etmeye çalıştı. Onun fikirleri Konfüçyanist ekolün basit bir tekrarı değil çağdaş bir ardılı şeklindeydi. Bu şekilde Sun Yatsen Çin topraklarında o zamana kadar hayali bile kurulmamış olan bir cumhuriyet devrimi gerçekleştirirken atalarından devraldığı tarihi ve felsefi mirası başka bir boyuta taşımış oldu.

Anahtar Kelimeler: Sun Yatsen, Çin’de Cumhuriyet, Qing Hanedanlığı, Çin Tarihi, Çin Felsefesi.